Fenerbahçe, son bir ayda yaşadığı dalgalı performansın ardından artık elinde kalan tek hedefe, lig şampiyonluğuna sıkı sıkıya tutunmak zorunda. Şampiyonluk yolundaki en kritik virajlardan biri bu akşam Kadıköy’de dönülecek. Sarı-lacivertliler, ezeli rakibi Galatasaray ile puan farkını 3’e indirmek adına Trabzonspor’u ağırlarken, yalnızca bir futbol maçı değil, kulübün geleceği adına da kırılma noktası olacak bir 90 dakikaya çıkıyor. Hafta içi Türkiye Kupası’nda yine Kadıköy’de, yine Galatasaray’a mağlup olan Fenerbahçe, bu sezon evinde ikinci kez ezeli rakibine boyun eğdi. Taraftarın sabrının sınırlarına geldiği, Mourinho’ya ve yönetime dair soru işaretlerinin artık empatiyle değil sorgulamayla karşılandığı bir ortamda, alınacak olumsuz bir sonuç, sadece puan tablosunu değil, kulübün iç dengelerini de altüst edebilir. Ve Fenerbahçe radikal bir 11 ile sahada… Maç öncesinde açıklanan ilk 11’ler, Mourinho’nun alışılmışın dışına çıkan bir tercih yaptığını gösteriyor. Sezon başında yaşanan ritim problemlerine yol açan 4-3-3 formasyonuna geri dönülmesi, takımın verim alınamayan isimleri olan Maximin ve Osayi’nin tekrar 11’e dönmesi, takımın en formda oyuncusu Oğuz’un yedek kalması ve İrfan Can Kahveci’nin kadroda dahi olmaması soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Bu sistemde orta sahada kendine geriye atıp alanı terkeden Amrabat ’ın varlığı ve Fredin bu bölgede debelenmek zorunda kalması, ileride ise Dzeko ve Tadic gibi baskı kurmakta zorlanan isimlerle oyuna başlamak, sezonun başındaki sancılı tabloyu yeniden hatırlatıyor. Maç başladığında bu tercihlerin faturası tekrar karşımıza çıkarsa, can sıkıcı bir dejavu yaşanabilir. Bakalım bu sefer gerçekten bir şeyler değişmiş mi? İlk yarı Fenerbahçe bu sistemde pozisyona girebilmek için oyunu örerek, pasla delerek rakip sahaya yerleşmek zorundaydı.Nitekim topu ayağına almaya çalıştı.Ancak bu planın en kilit noktasına 37 yaş ortalamasına sahip iki futbol aklını – Dzeko ve Tadić – yerleştiriyorsanız, onların her saniyeyi yüksek verimle oynaması gerekir. Ne yazık ki bu konfor alanını kullanmadıkları her anda, hem hücumlar tıkanıyor hem de geriye dönüşlerdeki temposuzlukları tüm takımın dengesini bozuyor. Nitekim ilk yarıda girilen tüm net pozisyonlar, organize ataklarla değil, hızlı geçiş hücumlarıyla geldi. Eğer bu yol tercih edilecekse, sahada bu iki oyuncudan sadece biri yeterli olabilir. Savunma hattında ise Djiku ve Amrabat’ın erken gördüğü kartlar, tüm defansif dengeleri sarstı. Bu kartların getirdiği tedirginlik, ikilinin agresifliğini törpülerken, özellikle Amrabat’ın savunma katkısındaki zaafı, Fred’i daha geriye çekilmeye zorladı. Dolayısıyla, Fenerbahçe topa sahip gibi görünse de, aslında oyun üstünlüğünü elinde tutamadı. Üstelik bu dengesizlik yalnızca oyun içinde değil, skor tabelasına da yansıdı. Djiku’nun sarı kartla oynamasının getirdiği çekingenlik ve konsantrasyon kaybı, ilk yarının son dakikasında yapılan hatalı bir hamleyle cezalandırıldı. Tehlikenin uzaklaştırılması gerekirken yapılan gereksiz müdahale, Trabzonspor’un Dragus’la golü bulmasına neden oldu. Böylece Fenerbahçe soyunma odasına yalnızca oyun olarak değil, skor olarak da geride gitti. İkinci yarıda Fenerbahçe, sarı kartlı Djiku’nun yerine yaptığı değişiklikle adeta tek stoperle oynamayı göze aldı. Bu riskli hamle, sahadaki teknik kapasitenin artmasıyla birlikte bir anda başka bir oyuna dönüştü. Yetenekli ayaklar çoğaldıkça, önde korkusuzca oynama refleksi de beraberinde geldi. Büyük takım gibi davranıp ön alanda baskı kurduğunuzda bu ligde ne kadar etkili olunabileceğini bir kez daha gördük. Bu dönüşüm maç özelinde mi, yoksa sezonun kalanında cesur bir fikrin habercisi mi, henüz bilmiyoruz. Ama net olan bir şey var ki: Maximin gibi çalım tehdidi olan bir kanat, Talisca gibi bir skor tehdidi taşıyan 10 numara bu ligin ezberlerini bozacak türde oyuncular. Onların sahada olduğu dakikalarda Fenerbahçe, yalnızca rakibine değil, kendi inançsızlığına da saldırdı. Talisca’nın biri adeta bir ressamın tuvaline bıraktığı fırça darbesi gibi mükemmel üç golü ve yıldız stoper Skriniar’ın duran topta gösterdiği uyanıklık, skoru bir anda 4-1’e getirdi. “Bitti” denilen bir sezon, sadece 15 dakikada yeniden can buldu. Tribünlerin, oyuncuların ve hatta teknik ekibin bile unuttuğu o kıvılcım, belki de tam bu akşam yeniden yandı. “Talisca’nın biri adeta bir ressamın tuvaline bıraktığı fırça darbesi gibi mükemmel üç golü ile “Bitti” denilen bir sezon, sadece 15 dakikada yeniden can buldu.''

Kaynak: RSS