Fenerbahçe, Kadıköy’de yıllardır ilk işaretlenen maçlardan biri olan Beşiktaş derbisine çıktığında, aslında sahadaki skorun artık pek bir anlamı kalmamıştı. Galatasaray’ın kazandığı bir haftada, puan farkı kâğıt üzerinde azalsa da şampiyonluk ihtimali neredeyse tamamen yitmişti. Oyun değil, duygu belirleyici olmuştu. Bu derbi, bir sezonun değil; yılların hayal kırıklığını, tükenmişliğini ve umutsuzluğunu sahaya taşıdı.

Son düdükle birlikte sadece bir mağlubiyet değil, camianın geleceğe olan inancı da biraz daha eksildi. Fenerbahçe, artık yalnızca sahada değil, tribünde ve zihinsel olarak da geride kalıyor.


Kadıköy’deki yenilgi sadece skoru değil, duyguları da etkiledi

Derbide alınan 1-0’lık yenilgi, teknik anlamda belki de sezonun seyrini değiştirecek bir kayıp değildi. Ancak ruhsal etkisi çok daha büyük oldu. Çünkü sahadaki takım, sezonun ruh halini birebir yansıtıyordu: kırılgan, kararsız, dağınık. Fenerbahçe, yıllar boyunca rakiplerine üstünlük kurduğu Kadıköy’de, bu kez kendi kendine mağlup oldu. İlk yarıdaki golün kendi kalesine atılmış olması bile, yaşanan içsel çöküşün sembolü gibiydi.

Sadece bir golle değil, belirsizlikle, hayal kırıklığıyla ve yılgınlıkla yenildi sarı lacivertliler. Derbinin sonunda üzülmek değil, yorulmak daha baskın duyguydu.


Mourinho etkisi: Umut olmadan istikrar da olmaz

Fenerbahçe'nin en büyük vaatlerinden biri Jose Mourinho'ydu. Sadece bir teknik direktör değil, büyük bir proje olarak lanse edilen Mourinho'nun, sezon sonunda takıma kalıcı bir oyun bırakması bekleniyordu. Ancak sahada ne bir sistem kaldı, ne de umut verici bir yapı. Sezon boyunca sürekli değişen oyuncu tercihleri ve taktiksel denemeler, bir bütün oluşturmak yerine daha fazla dağınıklık getirdi.

Dakikalar 70’i gösterdiğinde yine klasik senaryo: Teknik oyuncular sahaya sürülüyor, bir “kurtarıcı an” umuluyor ama plan hâlâ yok. Ezber yok. Sadece çaresiz bir bekleyiş… Mourinho’nun kalıp kalmayacağı hâlâ net değil. Ancak geldiği günden bu yana “mutlaka izlenmeli” dediğimiz bir teknik adamdan, geriye iz bırakacak bir şey kalmaması, sezonun en can acıtıcı gerçeği.


Taraftar tükenmiş, camia güvenini yitirmiş durumda

Şampiyonluk kaybedilebilir. Ancak bir kulüp için en büyük kayıp, umudun ve inancın kaybolmasıdır. Fenerbahçe, bu sezon belki de en çok bunu yaşadı. Tribünler artık sadece bir sezonun değil, on bir yılın yorgunluğunu taşıyor. Oyuncular fiziksel olarak değilse bile zihinsel olarak tükenmiş durumda. Yönetimle olan mesafe de günden güne artıyor.

Sezon sona ererken, geriye bakıldığında ne bir başarı hikâyesi ne de devam edilecek sağlam bir temel görünüyor. Şampiyonluk bir yana, camianın en büyük sorusu şu: Bu enkazdan nasıl bir gelecek kurulacak?

Kaynak: RSS